Reklam
Reklam
Reklam
Ödemiş Kent Gazetesi

10 KASIMLAR

cengiz

cengiz

Bugüne kadar her geçen gün hayranlık duyduğum, yaşamını derinden araştırıp inceledikçe de bu hayranlığımın katlanarak sürüp gittiği Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sonsuzluğa göçtüğü o acı günün yıldönümünü geride bıraktık.

Bilindiği gibi sonbahar hazandır. Her şeyiyle hüzün adıdır, her şeyiyle hüzün yüklüdür. Bu hüzün, 10 Kasım tarihini içine almasıyla içimizde daha da katlanır, gururlu gözyaşlarına boğar Atatürk’e duyulan vefa ve minneti iliklerine kadar duyumsayan insanımızı.

Yılda 8 milyon kişi hiçbir zorunluluk duymadan, tümüyle kendi içlerinden gelen vefa ve minnet duygusuyla Anıtkabir’i ziyaret ediyorsa ve dünya üzerinde bunun bir başka örneği de yoksa şöyle oturup bir düşünmek gerek.

Bugün bizler Atatürk’ü, bizim için yaptıkları doğru, güzel ve ayrıcalıklışeylerle hatırlıyor, onlarla değerini biliyor, içimizden gelen vefa duygusuyla yüreğimizin en değerli köşesine som altından daha değerli bir mücevher gibi layık olduğu tahtına oturtuyoruz. Vefanın, minnetin, sevginin, saygının naçizane karşılığıdır yalnızca bu. Put kafalılıktan çıkamamışlarda ise başka başka algılar yaratır, 1500 yıl öncesinden farklı düşünmediklerini gösterir, put da put diye debelenir dururlar. Bu saygı ifadesinin ne olduğunu yalnızca işte bu kafalar anlamazlar. İşte bu puta saplanmış kafalardan günden güne ortaya çıkan, küçük sinekler gibi midemizi bulandıran Atatürk düşmanları var. Uygun ortam bulunca bir virüs gibi çoğalıveren hadsiz bir zihniyet hem de. Yıllardır kustukları kin yetmedi. Yaptıkları bu ülkenin çimentosuna, demirine, tapusuna ihanettir, zaten başka da bir şey olmaz, olamaz.

Her defasında satırlardan haykırdım, söyledim, yazdım. Benim için en büyük vatan hainleri açık açık Atatürk’e söz söyleyendir. O hainler ki karşımdaki babam olsa tanımam. Bu bağlamda Cumhuriyet’in değerini ancak onu yürekten benimseyen, sahip çıkan ve armağan edenlere minnet duyanlar bilir. Gerisi için masal bile değildir.

Sözü fazla uzatmadan, emekli bir ordu mensubunun kaleminden çıktığı belirtilen, kısa bir süre önce sosyal medyanın sayfalarında paylaşılan güzel, anlamlı bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu satırlar,bu konuda kadir kıymet bilmeyen, sapkın tarih bilgisine sahip, vefa ve minnet duygusundan uzak olanların kulaklarına küpe olsun.

Tarih 1919…

Anadolu’nun herhangi bir yerinde mesela Manisa’nın Akhisar ilçesininKayalıoğlu kasabasında yaşayan bir çiftçisiniz…

Çoksevdiğiniz bir eşiniz, 14 yaşında bir kızınız, 10 ve 7 yaşlarında da iki oğlunuz var…

Yaşlı anneniz ve ailenizle beraber yaşıyorsunuz…

Yaşamınızırençberlikle kazanıyorsunuz…

Osmanlı tebaasındansınız, askerliğiniziyapmış, düzenli vergilerini veren ve gücünüzünelverdiğiölçüde ibadetlerinizi yerine getiren Müslüman bir Türk evladısınız…

Arada yaşadığınız sıkıntılara rağmen hayatınızdan memnunsunuz…

Ta ki 15 Mayıs 1919’da İzmir yunan gavuruncaişgal edilene kadar…

Kulağınızahiç de hoş olmayan söylentiler geliyor…

Soykırım, tecavüz, toplu katliam, açlık, sefalet…v.s

Kondurmak istemiyorsunuz ama ya doğruysa?

Derken 25 Mayıs 1919’da Manisa işgal ediliyor…

Kurşuna dizilenler, feryatları size kadar ulaşan kadınların sesleri, evlerinden kovulanlar, sefalet içinde yollarda ölenler…

Artık tehlike yanı başınızda…

Eşinize ve evlatlarınıza bakıyorsunuz…

Kötü düşünmemeyeçalışıyorsunuz ama…

Evinizi terketmemedüşüncesindesiniz…

Derken silah ve top sesleri duyuluyor…

Yunan katilleri evinizin yakınına geliyor…

Evlatlarınızı, eşinizi ve annenizi kilere saklayarak tüfeği elinize alıp bekliyorsunuz…

Evinizin penceresinden size doğru gelen Yunan askerlerini görüyorsunuz…

Ve ilk kurşun…

Yunan askerinin biri olduğu yerde yere yığılıyor…

Derken iki, üç, dört…

Tam yarım saat sürençatışma…

Ve kurşununuz bitiyor…

Sayısı yaklaşık 50 kişi olan yunan askeri evinize giriyor ve sizi yakalıyor….

Önce sizi tekme tokat dövüyorlar…

Sonra evi aramaya başlıyorlar…

Ve kilerde ailenizi buluyorlar…

Siz perişanhâlde ailenizin Yunan askerleri arasındaki korkmuş hâllerini izliyorsunuz…

Derken üç Yunan askeri komutanlarına “komutanım biz bu kadını sorgulayalım” diye pis pis gülerekeşinizi kolundan tutarak yatak odasına götürüyorlar…

Başkaüç Yunan askeri de 14 yaşınızdaki kızınızın kolundan tutarak “komutanım biz de buna başka silah var mı diye soracağız” diyerek ahıra götürüyorlar…

Dört Yunan askeri iki erkek evladınızın kulaklarından tutarak komutana “komutanım bu p.çleriöldürelim yoksa büyüyünce onlar bizi öldürürler” diyorlar.

Komutanda “tamam ama burayı pisletmeyin dışarıda görün işinizi” diyor ve askerler erkek çocuklarınıza kıymak için dışarı çıkıyorlar…

Üç Yunan gavuru da annenizi çırılçıplak soyup çarmıha germek için dışarı çıkıyorlar…

Şimdi gözlerinizi kapatın…

Yaradan böyle bir acıyı düşmanıma yaşatmasın….

Fakat biliyoruz ki bu ve buna benzer şerefsizlikler oldu…

Şimdi kaldığımız yerden devam…

Perişansınız…

Eşinize ve kızınıza tecavüz edilmek üzere, iki erkek evladınız ve anneniz katledilmek üzere, sizin ise elleriniz ve ayaklarınız bağlıbaşınızda 30 yunan askeri çaresizsiniz…

Tam bu sırada…

Tam bu sırada başında kalpak 30 Türk evinizin önüne sizi ve ailenizi kurtarmak için geliyor…

Üçü eşinizi kurtarmaya,

Beşi kızınızı kurtarmaya,

Dördü annenizi kurtarmaya,

Dokuzu erkek evlatlarınızı,

Dokuzu da sizi kurtarmaya geliyor…

Ve hepiniz kurtuluyorsunuz…

İşte sorularımız bundan sonra başlıyor…

Bütün bunları yaşayan ve büyük bir felaketten kurtulan siz…

Eşinizi kurtaran üç askerin dinini sorar mıydınız?

Kızınızı kurtaran beş askere içkiiçipiçmediğini sorar mıydınız?

Annenizi kurtaran dört askerin annesine iftira eder miydiniz?

Erkek evlatlarınızı kurtaran dokuz askere çokçapkın olup olmadığını sorar mıydınız?

Sizi kurtaran o dokuz askerden nefret eder miydiniz?

Eğer cevabınız; HAYIR, bu sorularla işim olmaz sadece bu yiğitlere -kim olursa olsun- ömür boyu minnettar kalırdım ise siz tam bir TÜRK EVLADI’sınız, Yaradan sayılarınızı arttırsın…Yokeğer cevabınız, EVET ise siz tam bir ONUN BUNUN EVLADI’sınız, Allah belanızı versin!

İnsan olan, Türk olan, Müslüman olan,

Namusunu, şerefini ve hürriyetini kurtaranlara minnet duyar, nefret değil!

Bugün bu milleti kurtaranlara iftira atanlar hangi sınıfa giriyor sizlerin takdirine ve nefretine bırakıyorum…

Bu yazı, altına imza atılacak ibretlik bir yazı gerçekten. Tebrik ederim bu emekli ordu mensubunu…

Kitaplardaki gerçek tarihin tozlu yapraklarını şöyle bir karıştırın. Bu ve buna benzer çok daha ibretlik olaylarla karşılaşacaksınız. Her defasında da Mustafa Kemal Atatürk gibi bir kurtarıcıya ve kurucuya sahip olduğunuz için Allah’a bir kat daha şükredeceksiniz. Elbette anlayana, kadir kıymet bilene…  

Savaşlar, savaşlar, savaşlar. Ardından kısa sürede art ardına sıralanan aydınlanma devrimleri… İşte 57 yıllık ömrün mazlum bir ulusa adanmışlığı… ‘En büyük eserimdir.’ dediği Cumhuriyet’i bizlere armağan eden ülkemizin kurtarıcısı ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü ölüm yıldönümünde bir kez daha sevgi, saygı, minnet, şükran ve rahmetle anıyorum.

Bu 10 Kasım günü hatta bir akşam önceden başlayarak ilk defa pek çok televizyon kanallarının ekranlarında duygusal ve anlamlı vefa ve minnet yüklü görüntüler ve söylemler bizleri hem hüzünlendirdi hem de gururlandırdı. Hepsine ayrıca teşekkür ediyorum. 

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ