Reklam
Reklam
Reklam
Ödemiş Kent Gazetesi

Bizim Onur Mücadelemiz

Reklam

Bizim Onur Mücadelemiz

Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel “Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının Tanınması’nın” 86. Yılı sebebiyle bir açıklama yaptı.

Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel “Kadının birey yerine konması meselesi yüzyıllar öncesine dayanır. “Kadın erkek eşitliği” talebi yüzyılların meselesidir esasen… Enteresan olanı halen daha 21. yy aynı konuları konuşuyor olmakta…

Ülkemizde ise durum gitgide sarpa sarmış durumda. İktidarın söylemleri ve en kötüsü imzaladığı İstanbul Sözleşmesini uygulamamakta gösterdiği direnç, kabul edilebilir değil.

Kadın, yani insan…  Talep edilen haklar, daha fazla istihdam edilebilme beklentisi, yaşam mücadelesi, sosyal ve siyasal hayata dahil olma arzusu ‘verilmesi veya alınması gereken’ yetki ve haklar değildir… Kimse kimseden bir iyilik, bir lütuf beklememektedir. İnsani değerlerin hepsine sahip olma ve erkeklerle aynı kulvarda bireysel olarak var olabilmektir talebimiz… Bireysel olarak, erkeklerin belirlediği şekillerde değil…

1934 yılında Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Kadınına verdiği milletvekili seçme ve seçilme hakkı üzerinden bugün tam 86 yıl geçmiştir. Yani bundan tam 86 yıl önce… Avrupa’nın şu an demokratik anlamda gıpta ile baktığımız birçok ülkesinden çok ama çok daha önce…

Ancak gelinen noktada bırakın siyasal arenada temsiliyeti, ekonomik hayatta, sosyal hayatta ve hatta yaşama dair birçok alanda kadın hep ötelenir pozisyondadır.

Yapılması gerekenler nettir;

Toplumun en küçük birimi olan aileden başlanmak üzere, iş hayatı dahil, eğitimciler, medya mensupları; tüm topluluklara, sivil toplum örgütlerine, ilgili bakanlıklar ve kurumlar aracılığı ile toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın erkek eşitliği üzerine çağrı yapılmalıdır.

En büyük zararı kız çocuklarının gördüğü 4+4+4 eğitim sisteminden vazgeçilerek zorunlu eğitimin süresi uzatılmalıdır. Unutulmamalıdır ki; 4+4+4 eğitim sisteminin en büyük handikabını bilhassa kırsalda kız çocukları yaşamaktadır.

İş hayatı dahilinde kadın çalışanlara ilişkin belli bir kota getirilmeli ve kadın istihdamı teşvik edilmelidir. Tarım işçisi olarak kullanılan kadınların, gerekli sigortalarla garanti altına alınması sağlanmalı ve kadın erkek arasında ücret veyahut yevmiye farkı olmamalıdır. Yargı mensupları, kolluk güçleri dahil olmak üzere yasaların kadına karşı şiddet veyahut koruma tedbirlerine ilişkin olarak eğitimden geçmesi ve bu eğitimin her şeyden önce

psikolojik yaklaşım teknikleri noktasında olması şarttır. Gerekli yasal uygulamaların harfiyen usule uygun bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı daimi olarak denetime tabi tutulmalıdır.

Kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık konusunun hükümetin, tüm partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve toplum içinde yer alan tüm kurum ve kuruluşlar tarafından uygulanması gerekmektedir.

2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nin bire bir uygulanması için şiddetin her türlüsüne karşı olan, toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan, insanın yaşama hakkına saygı duyan, kadının hor görülen değil eğitim, sosyal, çalışma ve siyaset alanlarında aktif rol almasını isteyen herkesin, tüm sivil toplum örgütlerinin, tüm aktivistlerin gerekli mücadeleyi göstermesi gerekmektedir.

Unutulmamalıdır; bizim bir kurtarıcımız var, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk… Artık kurtarıcımızın açtığı yolda yürümek, en büyük devrimlerinden olan kadına tanınan hakları en üst seviyeye getirme mücadelesi bizim onur mücadelemizdir. Biz lütuf istemiyoruz biz kadınlar eşit eğitim, eşit temsiliyet, eşit iş, eşit ücret istiyoruz. Ve 21. yy dünyasında halen daha kadın erkek eşitliği üzerine konuşmak zorunda kalmaktan utanç duyuyoruz. “

Biz Ulu Önderimizin 1923 yılının Ocak ayında  İzmir’de halk ile yaptığı bir söyleşide ifade ettiği şu sözlere kulak veriyoruz;  “Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.”

Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel “Kadının birey yerine konması meselesi yüzyıllar öncesine dayanır. “Kadın erkek eşitliği” talebi yüzyılların meselesidir esasen… Enteresan olanı halen daha 21. yy aynı konuları konuşuyor olmakta…

Ülkemizde ise durum gitgide sarpa sarmış durumda. İktidarın söylemleri ve en kötüsü imzaladığı İstanbul Sözleşmesini uygulamamakta gösterdiği direnç, kabul edilebilir değil.

Kadın, yani insan…  Talep edilen haklar, daha fazla istihdam edilebilme beklentisi, yaşam mücadelesi, sosyal ve siyasal hayata dahil olma arzusu ‘verilmesi veya alınması gereken’ yetki ve haklar değildir… Kimse kimseden bir iyilik, bir lütuf beklememektedir. İnsani değerlerin hepsine sahip olma ve erkeklerle aynı kulvarda bireysel olarak var olabilmektir talebimiz… Bireysel olarak, erkeklerin belirlediği şekillerde değil…

1934 yılında Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Kadınına verdiği milletvekili seçme ve seçilme hakkı üzerinden bugün tam 86 yıl geçmiştir. Yani bundan tam 86 yıl önce… Avrupa’nın şu an demokratik anlamda gıpta ile baktığımız birçok ülkesinden çok ama çok daha önce…

Ancak gelinen noktada bırakın siyasal arenada temsiliyeti, ekonomik hayatta, sosyal hayatta ve hatta yaşama dair birçok alanda kadın hep ötelenir pozisyondadır.

Yapılması gerekenler nettir;

Toplumun en küçük birimi olan aileden başlanmak üzere, iş hayatı dahil, eğitimciler, medya mensupları; tüm topluluklara, sivil toplum örgütlerine, ilgili bakanlıklar ve kurumlar aracılığı ile toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın erkek eşitliği üzerine çağrı yapılmalıdır.

En büyük zararı kız çocuklarının gördüğü 4+4+4 eğitim sisteminden vazgeçilerek zorunlu eğitimin süresi uzatılmalıdır. Unutulmamalıdır ki; 4+4+4 eğitim sisteminin en büyük handikabını bilhassa kırsalda kız çocukları yaşamaktadır.

İş hayatı dahilinde kadın çalışanlara ilişkin belli bir kota getirilmeli ve kadın istihdamı teşvik edilmelidir. Tarım işçisi olarak kullanılan kadınların, gerekli sigortalarla garanti altına alınması sağlanmalı ve kadın erkek arasında ücret veyahut yevmiye farkı olmamalıdır. Yargı mensupları, kolluk güçleri dahil olmak üzere yasaların kadına karşı şiddet veyahut koruma tedbirlerine ilişkin olarak eğitimden geçmesi ve bu eğitimin her şeyden önce

psikolojik yaklaşım teknikleri noktasında olması şarttır. Gerekli yasal uygulamaların harfiyen usule uygun bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı daimi olarak denetime tabi tutulmalıdır.

Kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık konusunun hükümetin, tüm partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve toplum içinde yer alan tüm kurum ve kuruluşlar tarafından uygulanması gerekmektedir.

2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nin bire bir uygulanması için şiddetin her türlüsüne karşı olan, toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan, insanın yaşama hakkına saygı duyan, kadının hor görülen değil eğitim, sosyal, çalışma ve siyaset alanlarında aktif rol almasını isteyen herkesin, tüm sivil toplum örgütlerinin, tüm aktivistlerin gerekli mücadeleyi göstermesi gerekmektedir.

Unutulmamalıdır; bizim bir kurtarıcımız var, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk… Artık kurtarıcımızın açtığı yolda yürümek, en büyük devrimlerinden olan kadına tanınan hakları en üst seviyeye getirme mücadelesi bizim onur mücadelemizdir. Biz lütuf istemiyoruz biz kadınlar eşit eğitim, eşit temsiliyet, eşit iş, eşit ücret istiyoruz. Ve 21. yy dünyasında halen daha kadın erkek eşitliği üzerine konuşmak zorunda kalmaktan utanç duyuyoruz. “

Biz Ulu Önderimizin 1923 yılının Ocak ayında  İzmir’de halk ile yaptığı bir söyleşide ifade ettiği şu sözlere kulak veriyoruz;  “Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.”

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ