Reklam
Reklam
Reklam
Ödemiş Kent Gazetesi

MUSTAFA ALİ KASAP

MUSTAFA ALİ KASAP

Elinde tuttuğu mavi şallar, umutlarının savrulmasıydı belki de. Lacivertin en zifirisinden turkuazın en durusuna değin mavinin bütün tonlarıyla… Gökyüzüne savrulan kara saçlarının bulutlara dokunması… Yakalanması olanaksız bulunan düşlerin ardından çılgınca koşmak…Rüzgâr, renkleri havada karıştırarak resmimi bütünlüyor. Evet, şarkıyı söyleyen renk mavi. Ona eşlik eden uçuk pembeler ve sıcak turuncular koyuyorum. Renklerin bir noktada akması, zeybek kızımın içindeki duygu karmaşasını ve hüznün dışa yansımasını anlatıyor olmalı. Sert kırmızılarla cinselliğinin baştan çıkarıcı görünümünü de anlatmalıyım:Başı bulutlara değen, gökyüzünün maviliğine karışan saçlar, özgürlüğün ve kendini beğenmişliğin yanında teslim oluşunu da göstermeliydi. Bunları tuvalimin üstünde nasıl görüntüleyeceğim? İşte asıl sorun buradaydı.Bütün ilgiyi kızın yüzünde toplayacağım. Burada en ince ayrıntılara girmeyi tasarlıyorum. Ah, kapalı gözlerinin içindeki o kocaman okyanus dalgalarını nasıl çizeceğim? Bu koyu lacivertler duygularımı salt olarak anlatabilecekler mi? Evet, oynayan bir zeybek kadın bu. Ama tanıdık bir efe oyunu, bir harmandalı değil oynadığı. Bir semah belki, ya da bir semazen dansı, bir bale, kim bilir? Tüm bunları mı düşünmüştüm resme başlarken? Sevdayı yakaladığını ve onunla sarmanlaşıp, gökyüzünün maviliğine savrulan bir zeybek kızdı düşlediğim. Resmin içine girdikçe heyecanım çoğaldı. Ellerim beynimden komut almıyordu sanki. Oluşan kocaman lekeler, gizemli yeni öyküler anlatmaya başladı. Duyumsamalarım  doruğa ulaştı…Kısık gözlerle bitmemiş bu resme özenle bakıyorum. O kocaman turkuaz lekeyi tamamlıyorum gözümde. Belindeki vişne çürüğü kuşak, pembeleşerek erirken ateş kırmızısı oyalar içimi yakıyor. Gözlerimi kapayarak içimde bitiriyorum resmi. Ama biliyorum ki, bu resim tamamlandığında belleğimde tasarlanan gibi olmayacak. Ah, onları bir çizebilsem! Ben çoğu zaman gördüklerimin resmini yapmak isterim. Ama tuvalin başına geçince hep düşlerimin resmi  çıkıyor ortaya. Rüzgâr, kıyıdan denizin uğultularını getiriyor. Kumsaldaki insanların seslerine karışarak doluyor odama. Dalgaların kıyıya vurarak oluşturduğu melodiyi de katmalıyım bu resme. Böyle bir zeybek kız yaşadı mı? Böyle birisi var mıydı? Kafamın içi, paletime sıktığım boyalardan daha karışık. Bugün belki de renkler uyumsuz. Eski bir defterin karışmış sayfalarına sıktığım yağlı boyalar başlangıçta ne kadar temizdi? Karıştırdıkça kirlendi. Her şey tuvale de yansıdı. Tablodaki özgürlüğe koşan bu zeybek kadın bile tutsak gibi. Arkada bembeyaz bulutlarla kaplı geniş bir gökyüzü düşlemiştim. Mavinin solukluğunu pembe ve uçuk menekşe renkleriyle güçlendirecektim. Ah, içimdeki resim bu değil! Cam kavanozdaki terebentin de iyice kirlendi. Gerginliğim giderek artıyor. Beni denizden gelen serinlik bile yatıştırmadı. Bu tuvali balkona çıkarırken içimden atamadığımı anladım. Kostak oynayan zeybek figürünü çizdiğim diğer yarım tuvali şövalemin üstüne koyuyorum. Üzerine yağlı boyalar sürülmüş sayfayı koparıp attım. Islaklığı altına geçmiş olan yeni sayfaya bu kez akrilik boyalar sıkıyorum. Maviler, turuncu, kırmızı ve bolca beyaz… Birbirine karışmış yağlı ve akrilik boya tüpleri, fırçalar, çamurlaşmış terebentin kavanozu…  Öncelikle üzeri desenli tenceremin içindeki eski suyu boşaltıyorum. Dibi tortulaşmış boz- bulanık kirli mavi suyu lavaboya döküyorum. Kurumuş fırçaları temiz suyun içinde yumuşatmaya bırakıyorum. Hiçbir şey istediğim gibi olmuyor. Gerginliğim daha da artıyor. Bir an durdum, düşündüm. Her şeyi olduğu gibi bırakıp denize atlamak istiyorum. En doğrusu da bu. Havlu bile almadan yalınayak koşarak gittim denize. Kızgın kumların sıcaklığını umursamadım. Sahildeki hasır şemsiyelerden birinin altındaki tahta şezlonga oturdum. Yüzen, oynayan, koşan insanlar kim bilir neler konuşuyorlardı. Bu sesler kulağıma bir şarkının son notaları gibi yansıdı. Ama tuvallerimdeki figürlerin dansı koşuşan insanların görüntüsünden daha güçlüydü.  Rüzgârın uğultularına karışmış dalgaların sesini duyuyorum. Ayaklarımın yandığını da yavaş yavaş anlıyorum. Birbirini izleyen dalgalar kıyıda usulca yayılıyor. Duru, uçuk, turkuaz dalgalarını dinliyorum. Çok uzaklarda küçücük beyaz bir leke halinde kımıldayan silik tekneye dalarak bakıyorum.  Kulağımda hüzünlü bir müzik. İçimdeki kaygıları uzaklara götüren bir martının kanatlarında ben de uzaklara uçuyorum. Koca maviliğin içinde kayboluyoruz. Sessiz, kocaman, sığ bir göl gibiyim. Hiçbir nesne kıpırdamıyor. Ne var ki, belleğimin tuvalindeki zeybeklerimin dansı sınırsız bir zaman düzlüğünde sürüp gidiyor. Çevreme kabak kemanemden yanık bir gurbet türküsü yayılıyor. Suya düşen küçük bir taşın büyüyen yuvarlak dalgacıkları beni sarmalıyor. Kalbimin vuruşunu parmak uçlarımda dinliyorum. Dalgalar ayaklarımın dibine gelince küçülüp kırılarak kendisini geri çekiyorlar. Tam o anda yüreğim boşalıyor sanıyorum. Bu aldatıcı duygu, yapacağım resmin iç tasarımlarını isli çıralar gibi belleğimin tavanına çiziyor. Tüm kaygılarım lacivert bir leke gibi denizin içine yayılıyor.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
- 19 Mart 2024
- 15 Mart 2024
- 13 Mart 2024
- 7 Mart 2024
- 6 Mart 2024
- 4 Mart 2024
- 26 Şubat 2024
- 21 Şubat 2024
- 19 Şubat 2024
- 14 Şubat 2024
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ