Ödemiş’ten Kırık Bir Aşk Hikâyesi
‘Leyla ile Mecnun’, ‘Kerem ile Aslı’, ‘Yusuf ile Züleyha’, ‘Ferhat ile Şirin’ ile isimlerini duyduğumuzda hiç şüphe yok ki aklımıza ilk gelen konu aşktır. Peki, bunların bu kadar yüzyıllar boyu anlatıla gelmesindeki asıl neden nedir diye düşündünüz mü? Yeryüzünde başka bunlara benzer nice isimsiz aşklar yaşanmamış mıdır sizce? Hem de pek çok… İşte bu bilindik aşklara bu kadar zirve yaptıran asıl neden uğruna çektikleri onca acılar çekmeleri, çoğunun kavuşabilmişlik değil, kavuşamamışlık yaşamış olmaları.
Bugün köşeme taşıdığım konu da yine isimsiz, kavuşamamışlığın ekseninde hem de erkek tarafı kendi yöremizden,tek taraflı olarak paylaşılmış, acıklı, gerçek bir hikâye…
Bu anlamlı aşkın içeriği, ilk kez 2015 yılında facebook sayfasında Ödemişliler Grubunun kurucusu Sayın Ülkü Kesicioğlu tarafından paylaşılmış ve büyük ilgi görmüştü. Bu gerçekte yaşanmış ölümsüz aşkı bilmeyenler için bir kez daha paylaşmak istedim. Aşkları büyüten kavuşamamazlık olduğuna göre bu aşk da dillendirildikçe geçmişte yaşanmış büyük aşklar kadar olmasa da tarihte yerini alacaktır. İşte bu hikâyeyi, bu sonlanmayan aşkı yaşayan kişinin, bir bayanın bizzat ağzından okuyacaksınız:
“Büyük bir aşkın, sevginin ve sevdanın gerçek hikâyesidir bu. Köy nedir hiç bilmezdim. İlk defa Bayındır’ın Canlı Köyünü gördüm hayatımda. Ayağımda 7 santim topuklu ayakkabılar, üzerimde marka kıyafetler… Eşeğe de ilk bu köyde bindim, binmem ile düşmem bir oldu.
Canımdan çok sevdiceğim Ödemişli’m, Ödemiş’in bir köyündendi. Bunları öğrenmem gerekiyordu. O’nun köyü şimdi baraj olmuş. Nasıl unuturum Ödemişli’m, seninle Gölcük Yaylasında haziran yağmurlarında yalın ayak el ele yürüdüğümüzü.
Ödemişli’min ilk tayini bizim şehrimize çıkmıştı. O zaman tanışmıştık. Hafta sonları birlikte kırlara gider, piknikler yapardık. Ödemiş’ten ailesi geldiğinde onlarla ben ilgilenirdim. Ne çok sevmişlerdi beni. Halen Ödemişli’min annesi bana ‘sarı gelin’ der. Gerçek gelinleri olamadım ama kalplerinin gelini oldum. Canım annem (sevdiğim erkeğin annesi) senede veya iki senede bir yurt dışından geliyorum. Bu şubat ayında geldim. Yanılmıyorsam Ödemiş Saraçoğlu caddesiydi. Ödemiş köftesi aldım. Hanımların yaptığı çıtır diye bir dükkandan pasta börek aldım. 3 Eylül Hastanesinin karşısında bankamatiklerin orada bir bayan kendi tezgâhında otlu gözlemeler yapıyordu, onlardan aldım. Hürriyet Mahallesine anneme gittim. Camdan beni görünce yüzünde güller açtı. Sen sağlıklı, uzun yaşa canım annem.
O zamanlar daha çok gencim. (30 yıl önce) Şimdi baraj olmuş. Beydağ tarafında bir köydeyim. Tavuk mu, horoz mu bilmem; kestiler önüme koydular pişir diye o zamanlar. Ben ne bilirim. Kıymetli misafire kesilirmiş horoz. Bizim eve temizlik ve yemek için yardımcı bayan gelirdi. Evimize tüyleriyle bir tavuk asla girmemiştir. Yemek yapmasını da hiç bilmem. Herkes tütün toplamaya gitti. Ben tavuğa tavuk bana bakıyor utandığımdan da bilmiyorum da diyemedim. Ogün’de geri döneceğim. Köyden bir araba Ödemiş’e gelirse onunla geleceğim. Dua ediyorum bir araba çıksa da bu tavuktan kurtulsam. Rahmetli babam (sevdiğim erkeğin babası) geldi: “Bir komşu Ödemiş’e gidiyor. Seni de götürecek, hazırlan.” dedi. Oh dünyalar benim oldu. Adamlar beni gelin diye alırlar mı? En az 7-8 santim topuklu ayakkabı, üzerimde Paris’ten kıyafetler, düşünün ben köyde böyleyim. Yıllar sonra anlattım anneme, hepsi gülüştü,“Bilmediğini söyleseydin ya.” dediler. Şivelerini de hiç anlamıyordum. Defalarca “Efendim, ne dediniz?” diye soruyordum. Halen bir araya geldikleri zaman konuşmalarının birçoğunu anlayamıyorum.
Ödemişli sevdiceğimin tayini nereye çıktıysa ben senelik izinlerimi orada geçirdim. Şimdiki gençler bilir mi bilmem PTT’de kutu kiralamıştı, oraya mektuplarımı yollar iş yerlerimize PTT den telefon açar saatlerce konuşurduk. Ah gençlik, cuma akşamı işten çıkar, Ödemişli’m hangi şehirde ise onu görmeye gider, pazartesi sabahı iş yerine dönerdim.
Ben özel bir şirkette çalışıyordum. Şimdi gençlere bakıyorum, her ay bir sevgili veya “Deli gibi seviyorum.” diye evlenip, bir sene içinde çok kötü kavgalarla ayrılıyorlar.
Köyü geziyoruz buğdaylar biçilmiş, samanları toplamışlar, samanların içinde baş başayız biz. Üstümüzde bizi seyreden milyonlarca yıldız… Ah ne büyük mutluluk! O güzel günleri hâlâ içim titreyerek özlemle hatırlarım, gözlerim dolar.
Allah nur içinde yatırsın,babamın bana gönderdiği kartı hâlâ saklıyorum. Okuma yazma bilmiyordu. Boş bir kartı zarfa koymuş PTT’de birisine zarfın üzerine iş adresimi yazdırıp, bana bayram kartı yollamış. Amerika’da mastır yapmış arkadaşlara bakın, utanın diyorum. Siz yalnızca okumuşsunuz, insanlık öğrenmemişsiniz. Babam Ödemiş’ten bana bayram kartı yollamış. İnanın bu kartı çok insana gösteriyorum. Babam ölmeden birkaç yıl önce yanına birini alıp, beni görmeye geldi. Bana hediyesi köyde ektiği Ödemiş patatesi, evinin önündeki ağaçtan şeftali… Ne yazık ki canım babam ineğini sağarken kalp krizinden vefat etti. Bir ay içinde yurt dışından gelip başsağlığı diledim. 30 yılı geçti hepsi halen ablam, abim…
Bu güzel gönüllü insanlar bana şalvar giyip yazma takmayı, yer sofrasında yemek yemeyi öğretti. Ödemişli’m ile İzmir’deyiz hava çok soğuk vapur ile defalarca karşıdan karşıya geçiyoruz. Birbirimize hasret bitmek bilmeyen sohbet. Ah aşk, Bağdat Caddesindeki viski kokan evden Ödemiş’in tütün tarlasına… Hava limanlarının otobüs garlarının dili olsa da söylese… Kavuşurken sevinç gözyaşları, ayrılırken hüzün gözyaşları… Kavuştuğumuzda ayrılmayacakmışız gibi sevişir, vedalaşırken bir daha görüşemeyecek gibi üzülürdük. 34 yıl önce Ödemişli’m ile bir alyans takmıştık hâlâ parmağımda. Evlenemedik. Ödemişli’m ve ailesi ile hâlâ görüşüyorum. Çalışıyorum çok geziyorum fakat ne zaman dinlenmeye, huzura ihtiyacım olsa uçağa atlayıp Ödemiş’e geliyorum. Pazarında geziyorum. Ödemiş köftesi, otlu gözleme yiyorum. Parkta oturup kumru seslerini dinliyorum. Ödemişli’m bilir iki kadehten birini kendime, diğerini O’nun güzel bakışlarına, kahverengi gözlerine kaldırırım. Ben onu çok sevdim, çok… Ödemişli’m de beni… Kader bu, kavuşamadık. Öyle güzel ki özlemi, hâlâ yüreğimi yakar durur. Ne zaman iki sevgili görsem içim cız eder. Sanki biri Ödemişli’m, biri de ben.”