İmam Birgivi, Osmanlı İmparatorluğu’nun üç kıtaya yayıldığı Kanuni Sultan Süleyman zamanında medreseye iyi bir dereceyle girmiştir. Derslerindeki başarısı ile hocalarının sevgisini kazanarak yüksek takdire mazhar olmuştur. İcazetnamesini alarak müderrisliğe yükselmiştir.İmamBirgivî, kassâmlığı süresince hem ders okutmuş hem vaazlar vermiş, halkı Kur’an ve sünnete davet etmiştir. Uzun süren müderrislikten sonra, Kassâmlığı sırasında devlet dairelerindeki işlerin nasıl yürüdüğünü görmüş ve resmî görevlerde yaşanan yolsuzluklar ile mücadele etmiş, Kadıların rüşvet alması, zengin çocuklarına haksızlıkla ilmî rütbeler verilmesi bunlardan birkaçıdır. Ayrıca kabirler üzerine türbe yapılması, buralarda mum yakılması, Kur’an’ın ücret karşılığında okunması gibi bidatler ve bâtıl itikatlarla de mücadele etmiştir. İmam Birgivi, haksızlığa tahammül etmemesi sebebiyle bu göreve daha fazla dayanamamış ve devlet memurluğundan ayrılmıştır.
İmam Birgivi, ruhunda şiddetli bir sıkıntı hissetmiş, zühd hayatı yaşama arzusuyla İstanbul’a gidip BayrâmiyyeTarîkatı Şeyhi Abdullah Karamâni’ye bağlanarak inzivaya çekilmiştir. Şeyh Abdullah Karamânî, kırk bir yaşına kadar ilimle uğraşmış değerli bir âlim olan müridi İmamı Birgivi’nin inzivada kalmasına izin vermemiş, müderrisliğe devam etmesini istemiştir. Bu arada İmam Birgivî ile II. Sultan Selim’in hocası Atâullah Efendi arasında sıkı bir dostluk oluşmuş, Atâullah Efendi, İmam Birgivi’ye çok iltifat etmiştir. Kendisinin doğum yeri olan Birgi’de bir medrese yaptırmış, Abdullah Karamânî (KuddiseSirruhû)nun de tavsiyesiyle 1564’te İmam Birgivi’yi bu medreseye günlük altmış akçe maaş ile medresenin ilk müderrisi olarak tayin ettirmiştir.
Birgi’de müderrisliğe başlayan İmam Birgivi, ömrünün geri kalan dokuz yılını burada, ilmî çalışmalar ve irşâd faaliyetleri ile geçirmiştir. Onun ilmî şöhreti kısa zamanda yayılınca her taraftan Birgi’ye talebeler gelmeye başlamıştır. Tasavvufî eserleri olan et-Tarîkatü’l-Muhammediyye ve Cilâü’l-Kulûb gibi pek çok değerli eserini burada yazmıştır.Birgi’nin zenginlerinden Tüccar Hacı Ali oğlu El-Hac Derviş Ağa tarafından1662 yılında yaptırılmıştır. Camii Türk İstiklal Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından yakılmış, ancak sonradan yeniden yapılmıştır. 1939 da ise Birgi çayının taşması sonucu sel felaketinde zarar görmüş, çeşitli onarımlarla günümüze ulaşmıştır.
Birgi Mahallesi 3. Beyzade sokakta yer alan Sandıkoğlu Konağı, Çakırağa Konağı kadar gösterişli olmasa da, Türk konut mimarlığının renkli ve özgün örneklerinden biri olarak karşımıza çıkar. Duvarlarındaki süslemelere bakıldığında Sandıkoğlu Konağı 19. yüzyılın ilk yarısında inşa edilmiştir. Türk evi tipinin özgün örneklerinden biri olan Sandıkoğlu Konağı’nın zemin katı moloz ve kırma taşlarla örülmüş, üst kat ise konsollarla genişletilmiş ve yan cepheleri yine taş ile örülmüştür. Kuzey duvarı büyük ölçüde yıkılmış olan konağın üst katındaki oda duvarlarında hayali İstanbul manzarası bulunmaktadır. Eskiden Sandıkoğlu Ailesi’nin konutu olan konak, 1996 yılından sonra kamulaştırılarak mülkiyeti hazineye devredilen konak, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından 2009 yılında projesi hazırlanarak restore edilmiştir. Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biridir.Camii kare tasarlı, tek kubbeli bir yapıdır. Ortadaki büyük kubbe sekiz kemerle desteklenmiştir. Kare yapının köşelerinde nişler açılmış olup, Cami’de daha geniş bir yer yaratma çabası görülür. Camii’n son cemaat yerinde dört sütun üzerine üç kemer dizisi izlenir. Sütun başlıkları korintbiçemlidir. Son cemaat yeri üç kubbeli olup, orta kubbe geniş, yan kubbeler dardır. Bu özellik yapıda bir uyum sağlamaktadır. Yapının giriş kapısı kökleşik Osmanlı oymacılık sanatı güzel örneklerindendir. Camiin minaresi köşeli alçak bir taban üzerine oturtulmuş, tek şerefeli ince silindirik bir yapıdır. Camiin anıtsal büyük kubbesi sekizgen bir taban üzerine oturtulmuş olup, içeriden kubbenin köşelerine açılan nişlerle ve dışarıdan boşaltma kemerleri ile kubbenin ağırlığı hafifletilmiştir. Derviş Ağa Camii, son cemaat yeriyle, minaresiyle, boşaltma kemerleriyle, anıtsal kubbe ve son cemaat yeri kubbelerinin kurşunla örtülmesiyle, sivri ve kaş kemerleriyle tam bir kökleşik Osmanlı yapı biçiminin Anadolu’daki güzel örneklerinden birisidir.
Caminin giriş kapısının üzerinde sıradan talk kırma denilen bir yazıt konmuştur.
Tam künyesi Mehmed b. Pîr Ali b. İskender’dir. Uzun yıllar Birgi’de yaşadığı için “Birgivî ve Birgili” diye meşhur olmuştur. Dedesi Balıkesir’in Kepsut Nahiyesinin Bektaşler köyünden İskender Efendi’dir. Zaviye mensubu âlim ve fazıl bir kişi olan babası Ali Efendi, “Pir Ali Efendi” namıyla meşhur olup, Balıkesir’de bir medresede müderristir. Annesi ise Meryem Hanım’dır.
İLİM TAHSİLİ VE DERS OKUDUĞU HOCALARI
İmam Birgivi, ilköğrenimini müderris olan babası Pir Ali Efendi’den almış, arapça ve mantık okuyup Kur’ân-ı Kerîm’i de ezberlemiştir. Oğlundaki ilim aşkını gören babası, onu Semâniye Medresesinde yüksek tahsilini tamamlaması için İstanbul’a göndermiştir.
İmam Birgivi, İstanbul’da ilk olarak Bursa ve İstanbul medreselerinde müderrislik yapmış, meşhur Osmanlı âlimi aynı zamanda Mahmut Paşa Medresesi’nde de müderris olan Küçük Şemseddin Ahmet Efendi’de okumuş, ardından da “Ahîzâde” diye anılan Mehmet Efendi’nin ders halkasına geçmiştir.
İmam Birgivi’nin son hocası ise, Kızıl Molla yahut da Kızıl Abdurrahman Efendi lakaplarıyla tanınan önemli şehirlerde müderrislik; Halep, Bursa, Edirne, Kahire ve Mekke’de Kadılık; iki defa Rumeli Kazaskerliği yapmış, Amasyalı Abdurrahman b. Seydî Ali Efendi’dir.
İmam Birgivi öğrenimi boyunca, İstanbul’da devrin büyük âlimlerinin ders halkalarında bulunmuş, meşhur ilim ve fikir çevrelerini yakından tanıma fırsatı bulmuştur ve tam bir Osmanlı âlimi olarak yetişmiştir.