Reklam
Reklam
Reklam
Ödemiş Kent Gazetesi

YÜZ YILLIK ONUR ve GURUR 23 NİSAN

AYHAN DAYAN

AYHAN DAYAN

“Bugün 23 Nisan/Hep neşeyle doluyor insan/İşte bugün bir meclis kuruldu” dizelerinin çocuk şarkısına dönüştürülmüş ezgisini küçüklerle birlikte, onların ellerinde bayraklarla ve balonlarla katıldığı bayram coşkularına ortak olup, yıllar yılı söyler dururuz. Bugün belki dışarının sessiz görüntüsüne inat, içimizden geldiği gibi pencerelerimizden ve balkonlarımızdan dışarıya taşan büyük coşkuyla, üstelik de tam da 100. yılında kutluyoruz 23 Nisan’ı.  

Bu tarih, ilk TBMM’nin açıldığı tarih… Ancak onun da ötesinde TBMM; Cumhuriyet’e, özgürlüğe ve demokrasiye uzanan yolda, Kurtuluş Savaşının organize olarak, birlik ve beraberlik içinde başarılmasında belki de en önemli yapı taşıdır.

Cumhuriyet tarihini genel hatlarıyla şöyle bir sıralayacak olursak, Mondros’tan sonra gelen teslimiyet ve ne yazık ki yüzlerce yıldır toprak kaybeden, sonuçta Anadolu’da dar bir alana sıkışıp kalan Osmanlı’nın sonu…

Ancak ne hikmetse bu gerçeği görmeyen, sanki Osmanlı’ya en güçlü zamanında son verilmiş algısıyla ikide bir saçmalayan ve tarihçi geçinen ne zavallılar var bu ülkede… Padişaha darbeymiş de falan filan. Ortada padişahın ülke üzerinde hükmü yok. Silahın yok senin, cephanen yok, askerin yok, paran yok, yolun yok, limanın yok, iletişimin yok… Yok oğlu yok işte… Her şeyin rehin, her şeyin işgal altında…

Daha da olmadı, 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgali…

19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in işgale isyanı Anadolu’daki direnişe dönüştürmek adına yaktığı kutsal kurtuluş meşalesi…

Samsun’a çıkış…

Amasya, Havza Genelgeleri…

Erzurum Kongresi öncesinde, Mustafa Kemal ve beraberindekileri 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’in “Ben ve kolordum emrinizdeyiz Paşam!” diyerek karşılayışı…

Temmuz ayında Erzurum, eylül başlarında da Sivas Kongresi…

Ve buradan çıkan sonuçlardan belki de en önemlisi “Her sancaktan halkın güvenini kazanmış en az üçer delegenin Ankara’da kurulacak meclis için hemen yola çıkarılması.” İşte TBMM’nin en temel, somut hareketi…

27 Aralık’ta zorlu koşullar sonrasında heyetin Ankara’ya gelişi ve Seymenlerce karşılanması…

Birkaç ay sonra da 23 Nisan 1920’de ilk TBMM’nin açılması. Ondan sonra Mustafa Kemal’e verilen başkomutanlık yetkileri, Sakarya, Dumlupınar, Büyük Taarruzla gelen yokluklar içindeki büyük kurtuluş destanı…

9 Eylül 1922, Yunanlıların yaklaşık üç yıl, üç ay sonra denize dökülmesi…

Madalyona iki taraflı bakmak gerek. Bir yanda tüm olumsuzluklara karşın canını dişine takarak, var olma mücadelesi için çareler arama. Bir yanda düşmanla işbirliği yapan sözde bu vatanın insansıları… Kimileri ‘Halifelik, saltanat gidiyor. Din elden gidiyor.’ yaygaralarına destekçi arayarak padişaha sahip çıkma telaşındalar. Ne Mondros gibi bir teslimiyet belgesinden haberleri var ne de başlarına geleceklerden. Pembe hayallerle süslenen masallara inanıyorlar. Kendilerini, İstanbul’u yeni fethetmiş gibi görüyor olmalılar. Bu sığ kafalar ne yazık ki İngiliz’in hile dolu her oyununu hep yediler.

Bunların kalıntıları hâlâ günümüzde bile var. Bu sığ kafalar bu ülkenin çok yönlü ilerlemesinde sürekli birer engeldir. Aralarında bilmem nereye gidecek, bilmem nereye ulaşacak olma hayali kuranları mı ararsınız; eskileri, Osmanlı’nın o en güçlü dönemlerine dönme derdinde olup ciddi ciddi bunu dillendiren gazı fazla yemiş, başka bir dünyanın hayalcilerini mi ararsınız… Unutmayın ey gafiller!  Bilip bilmeden, kafalarınızın doğru olarak basmadığı, idrak yapamadığınız olaylar hakkında atıp tutmayın, küçülmeyin. Beğenmediğiniz o Mustafa Kemal var ya sizin de namusunuzu kurtarandır.    

Asla abartı olmayan, sabır ve cesaretle yürütülen, her şeyiyle ibretlik bir Mustafa Kemal hareketi ve gün gibi gerçeği vardı karşılarında. Dönemin bazı sığ kafalarının küçümseyerek baktığı, yokluklar içinde kazanılan, çaresizlikler içinde başarılan, dünyaya emsal teşkil edecek bir tarihi başarı. Türk’ün başarısı, Türklüğe yeniden onurlu bir kimlik kazandıran Mustafa Kemal’in olağanüstü savaş dehasının, azim ve kararlılığının başarısı… Çünkü O, Boğaz’a demirleyen İngiliz gemilerini görünce “Geldikleri gibi giderler” diyendi. Çünkü özgürlüğü ve bağımsızlığı karakteri bilendi. Çünkü O “Ya istiklal ya ölüm!” diyendi. Çünkü o “İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” diyendi.

23 Nisan yılın ilk bayramı, ondan sonra 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim. Yani Cumhuriyet Bayramı… O Cumhuriyet ki ondan Mustafa Kemal “Benim en büyük eserimdir.” diye söz eder.

Ulusal Bayramlarımız bu yurdun şanıdır, şerefidir, onurudur, gururudur. Dünyaya, küllerinden yeniden doğuşu haykırmaktır. Emperyalizme vurulan ibretlik, şanlı bir darbedir. Mazlum uluslara bir yol göstericidir, rehberdir, kılavuzdur. Ne hikmetse bundan bile gocunanlar, rahatsızlık duyanlar oldu ve hâlâ da var böyleleri.

Henüz bir gün arayla iki kindar, elindeki vahşi kalemleri kin ve nefret kokan iki hain -ki daha önce de defalarda söyledim, yazdım, Atatürk’e kim kötü bir laf ederse karşımda babam olsa tanımam, böyleleri benim gözümde şerefsiz, tescilli birer vatan hainidir- ne hikmetse böylesi bir 100. Yıl coşkusuna atıfta bulunurcasına saçmalıklar ortaya attılar. İçlerindeki nefreti, tarih bilgi yoksunu olarak belgeleyip kanıtladılar. Böylelerinin bu ülkede yaşıyor olması yüzsüzlüktür, adiliktir, alçaklıktır. Allah böylelerini bildiği gibi yapsın. Böyleleri hakkında bir söz söylemeye bile değmez aslında. Ancak aklımın almadığı şu; bu ülkede Atatürk’e hakaret suçu diye bir konu söz konusu, niçin çalıştırılmıyor, tartışılır. Sinek küçük belki ama yine de geçici olarak mide bulandırıyor, insanın üstlerine kusası geliyor. Bu bağlamda en güzel tepkilerden birini gösteren Türk Eğitim Sen Genel Başkanını canı yürekten kutluyorum.

23 Nisan öyle bir tarih ki, bu önemli tarihin emaneti de yine yarınların büyüğü, güvencelerimiz, bu yurdun çocuklarına Mustafa Kemal tarafından armağan edildi. Bu bağlamda ‘dünyanın ilk ve tek çocuk bayramı’ olma nitelik ve ayrıcalığını taşıyor.

Yunan İzmir’de denize döküldükten sonra yanındaki bir meraklının Mustafa Kemal’e “Paşam, şimdi padişah kim olacak?” sorusuna tebessüm edip, daha hâlâ çevresindekilerin zihinlerine demokrasinin ne olduğunu yerleştirememiş çağın çok ötesindeki bir dünya liderinin ta Harp Akademisi yıllarında kafasında tasarlayıp, en sonunda uygulama sahası bulduğu eşsiz bir yönetimin sembolüdür 23 Nisan.

Halkın kendi temsilcileri aracılığıyla merkezden kendi kendini yönetmesinin adıdır o günkü anlayış ve temelini atış biçimiyle.

Çok sesliğinin, çoğulcu yönetimin adıdır. Ancak bu bir kontrolsüzlük, başıboşluk, nasıl olsa ben kazandım, istediğimi gibi her şeyi yaparım demek değildir. Yöneten kadar denetim görevi de kutsaldır demokrasilerde. Yöneten de denetleyen de bunu yine halk adına, halk egemenliği adına ortaya koyandır.        

Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir misyon üstlenmiş TBMM’nin açılışının 100. Yılı tüm ulusumuza bir kez daha kutlu olsun. Yine bu bağlamda dünyanın ilk ve tek çocuk bayramı 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı tüm yurt çocuklarına kutlu olsun. Dünya var oldukça tüm yurtta kutlayıp bundan böyle de doya doya yaşasınlar bayramlarını.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ