Reklam
Reklam
Reklam
Ödemiş Kent Gazetesi

MUSTAFA ALİ KASAP

MUSTAFA ALİ KASAP

Yaşadığım coğrafya, Bozdağlarıyla, Aydın dağlarıyla, Menderes ovasıyla; Aydın’ı, Kiraz’ı, Beydağ’ı, Ödemiş’i Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nda düşmana ilk kurşunu sıkan yiğit efeleri yetiştirdi. Bu coğrafyayı soluyan biri olarak kültürümüzü, yaşananları resimde nasıl anlatabilirdim? Tarihçi bir öğretmen olarak, yaşadığım coğrafyadan tabii ki çok etkilendim. Efeleri -sanatım gereği- daha çok görsel yönden araştırdım. Acaba neden öyle süslü giyiniyorlardı? Niye sıra dışı, hatta aykırı giyiniyorlardı? Süslü fesleri, kısa donları, kuşakları hep ilgimi çekti. Ancak efeler ve zeybekler hep “ferman padişahın, dağlar bizimdir” diyerek geleneklerini sürdürmüşlerdir. Giyim kuşamıyla olduğu kadar yaşam tarzlarıyla da kendine özgü asil bir duruşları var. Kurtuluş Savaşı’nda, iç isyanların bastırılmasında ve düşmanın yurttan atılmasında çok büyük payları vardır. Kahramanlıklarıyla destanlar yazan, uğruna türküler yakılan bu yiğit insanlar bir o kadar da alçakgönüllüdürler. Kurtuluş Savaşı’ndaki kahramanlıkları için “Biz sadece vazifemizi yaptık” demişlerdir. Efelerin ve zeybeklerin yurt savunmasındaki yeri, yiğitliği, mertliği ve cesaretinin yanında duygusallığını da resimlerimde anlatmaya çalıştım. Şimdi onlardan günümüze türküleri, oyunları kaldı. O halde artık onları fırçamla boyamla renklere dönüştürmeliydim. İşte efeler ile ilgili çalışmalarımın öyküsü böyle doğdu.  Sanatta, kültürde, yaşamın her alanında kadın yoksa orada başarıdan ve estetikten söz edilemez. Adını bu güzel yurt toprağına(Anadolu-anayurt-anavatan) veren kadınımız aslında ulusal kurtuluş savaşımızın da bence görünmeyen önderleridir. Çete Ayşe, Çiftlikli Kübra, Gördesli Makbule, Kara Fatma… Yüzlerce kadın kahramanlarımız var. Ben onları tarihçi gibi belgesel olarak o günkü görünüşlerinin aynısını resmedip o anların belgesellerini yapmıyorum. Onların duygularını, heyecanlarını, yurt savunmasını, bağımsızlık aşkını, içlerindeki efelik ruhunu resmediyorum. Ben bu açıdan kendime duyguların ressamıyım da diyebilirim. Kadın bir obje olarak sanatın her alanında olduğu gibi, ticaretten siyasete, ikili ilişkilerden toplumsal ilişkilere kadar tüm alanlarda kullanılmıştır. Kadın figürü genellikle bu kişilerin elinde bir meta gibi hep üzerinden kazanç elde edilmeye çalışılmıştır. Reklâmlarda kadın, görselliği ve çıplak vücuduyla sömürülmedi mi? Kadın tarih boyunca şaire, yazara, ressama, besteciye, heykelciye sanatın tüm alanlarında baş konu ya da ilham konusu oldu. Çünkü kadın her haliyle estetiktir. Ben de bir sanatçı olarak kadınımızı tabii ki estetik yönden ele aldım ve resimlerimde çoğunlukla işledim. Alımlı Ege kızları ve gelin başlarını çalıştım. Ancak tarihçi yanımla da kadınımızın Bağımsızlık Savaşımızdaki yerini de sorguladım. Türk kadınının bu savaşta erkeğinin yanında değil, çoğu kez önünde olduğunu gördüm. Kadın kahramanlarımızın öykülerini inceledim. Nene Hatundan Yalnız Efeye, Çete Ayşe’ye dek kadınımız bu yönüyle de sanatın konusu olmalıydı. Her tarafına boya ve terebentin kokuları sinişmiş atölyem, yüreğim gibi dağınık yine… Bazı şeyler anlatılmaz, yaşanır ya burası da öyle bir yer. Atölyem şimdi kim bilir nerelerde yaşayan resimlerimin sancılı doğumlarına tanık oldu. Ne kavgalar yaptım tuvallerimle… Ve duvarlarına yapışmış onlarca dostumuzun içten sohbetleri, sevdalı şiirleri, şarkıları tozlu resimlerimin çerçevelerinden gülümsüyorlar. Soğuk boyalı     demir kapımdan içeri adımlarını attıklarında böylesine büyülü renkli sıcak bir dünyanın içine düşeceklerini bilemiyordu buraya ilk gelen dostlarımız. Yerlerde atılmış bir sürü tamamlanmamış resim veya duvara birbirinin ardına yaslanmış çerçeveli çerçevesiz tuvaller… Yıllar öncesinin anılarının saklandığı eski resimlerime baktığımda boğazım düğümleniyor, içim titriyor.  Bazen de bir gülümseme alıyor yüzümde. Çoğu kez de tekrar yaşarım gözlerim kapalı yüreğim cız ederek. Ah, her iki yanında başka bir resim olan yarım kalmış o eski resimlerim… Beni aldınız götürdünüz yine. Her resmimin bir öyküsünü yeniden yaşıyorum onlara baktığımda. Sadece çocuklar değil, yetişkinler de burada yeteneklerini ortaya koyarlar. Çöpten adam bile çizemem diyen nice kişileri cesaretlendirerek, burada yaptıklarına kendileri bile inanamaz. Yani güzellikleri birlikte yaratıp, birlikte paylaştığımız bir yerdir benim atölyem.   Resim benim için bir yaşam biçimidir. Resim bir bilgi işi değildir aslında, hatta o da değil yürek işidir, sevda işidir. Ne var ki; iyi bir yapıt oluşturabilmek için sadece çok duyarlı bir yüreğe sahip olmak yetmez. Bir takım bilgi birikimlerine sahip olmak gerekir. Çok okumalı, incelemeli, gözlem yapılmalıdır. Tüm sanatsal kurallar ve kuramlar hakkında fikir sahibi olmak gerekir. Sadece teknik konularda değil toplumsal, sosyal hatta siyasal konularda da birikimli olmak gerekir. Çok şey anlatması gereken insan çok şey de bilmelidir diye düşünüyorum. Ben hep içtenliğe ve samimiyete inanırım. İnsanın duyguları samimi ve içten değilse yaptığı, ürettiği resimler de yapmacık olur. Resim kişiliğin de yansımasıdır. Çizdiğim boyadığım ne varsa, konusu ne olursa olsun aslında ben kendimi çiziyorum. Paletimdeki boyaları, yüreğimde karıştırarak sürerim ben tuvale. Tüm resimlerim yaşadığım, hissettiğim, dokunduğum konu, mekân ve modellerdir. Yaptığım bir resmin bir gün beni yurt dışına götüreceği hiç aklıma gelmezdi. Şimdi Otantika Etnografya Müzesi koleksiyonunda olan bir resmim Paris’te Festival d’anatolie de tanıtım görseli olarak kullanılmak istediler ve bu yüzden Fransa’ya davet edildim. Anadolu festivali beni resmimle dünyaya tanıttı. Bu hem benim hem de ülkem için gurur vericidir. Bu benim ilk yurt dışı deneyimim oldu. Daha sonra arkası geldi. İkinci kez Paris’e resim sergisi ve canlı sununum için davet edildim. Daha sonra Almanya sergilerim oldu. Frankfurt’ta, Anadolu’nun Zeybek Kadınları isimli bir sergi yaptım. Anadolu kültürünü renklerle Avrupa’ya götürmek beni heyecanlandırdı. Yurt dışındaki gurbetçilerimizin gurbetteki sıla özlemlerine yanıt oldu resimlerim. Bu kez “Efemiz Atatürk” koleksiyonumla Berlin’de bir etkinlik gerçekleştireceğim. Evrensel olabilmenin ilk koşulu yerel olabilmektir. Sonra ulusal daha sonra evrensel olabiliyorsun. Yapıtlarımız kendi şarkılarımızı söylemeli. Kendi insanımızın kaygıları, sevdası, yaşanmışlıkları, tarihi, geçmişi hep benim konum olmuştur. Yurt içinde ve yurt dışında katıldığım sanatsal ve kültürel etkinliklerde özelikle resim çalıştaylarından çok beslendim. Sanatımı ve kendimi yabancı ressamlarla kıyaslama şansına sahip oldum. Yaptığım workshop gösterileri canlı performanslar gerek konu gerekse anlatış biçimi bakımından özellikle yabancılar tarafından ilgiyle izlendi. Ancak şunu gördüm, insan dünyanın neresinde olursa olsun insandır. Yani farklı dilden, dinden insanlar da aynı şeylerden etkilenebiliyorlar. Sanat bir ülkenin kalkınmışlığındaki en önemli göstergedir bence. Eğitim kurumlarımızda estetik bilinç yeterince verilmiyor diye düşünüyorum. Estetik bilincin kazanıldığı resim gibi güzel sanatlar dersleri de güzel ülkemde daha çok önemsenmeli. Dolayısıyla çocuklarımız iyiyi doğruyu güzeli seçebilme becerisi yani estetik bilinci tam anlamıyla kazanabilmeliler. Bizi diğer canlılardan ayıran en önemli yanımız yaratıcılığımız ve estetik bilincimizdir.  Yaratıcı ve estetik yönünüzün farkına vardınız mı? İçinizdeki kimselere anlatamadığınız en güzel duygularınızı resim yolu ile anlatabilmeye ne dersiniz? Bazıları resim ellerimizle fırça ile boya ile yapılır zanneder. Oysa resim yürekle yapılır. Artık boyaları kalbinizin paletinde duygularınızla karıştırarak yapmanın dayanılmaz hazzını tatmalısınız. Yeryüzündeki tüm insanların anlaşabildiği tek ortak dil resimdir. Resim yaparak duygularınızı dünyamızdaki tüm insanlarla paylaşabilirsiniz.                            Yaradılışımız gereği hepimizin sahip olduğu ve tüm insanların genlerindeki o estetik programı ortaya çıkarın. İlkel insanın mağara duvarına niçin resim yaptığını, tüm insanların neden kendini ve çevresini süsleme gereğini duyduğunu bir düşünün. Resim yaparak bulutların, denizin, güneşin, çiçeklerin, ağaçların, insanların daha bir anlamlı ve gizemli olduğunun farkına varacaksınız. Asıl önemlisi kendinizin farkına varacaksınız. Sanatla içinize doğru bir yolculuğu başlatın.  Bir resimden tat almanın farklı yönleri olabilir. Resimlerin konusu ne olursa olsun herkeste benzer duyguları uyandırabilmelidir. Resmin bazen konusu, bazen rengi bizi etkileyebilir. Önemli olan çeşitli kültür yapılarına göre insanlarda benzer duygular uyandırmalıdır. İster kadın, ister erkek, ister iş adamı, ister işçi, öğrenci, köylü kentli, neyse, farklı bilgi ve kültür yapılarındaki insanlarda da yakın duygular uyandırmalıdır. İzleyici kendini bulmalı, kendini yaşamalıdır resimlerde. Bunun için gerçek ötesi konu ve non-figüratif konular yerine daha naif, hemen herkesin anlayabileceği, içten resimler yapmayı yeğliyorum. Tamamen doğallıkla çalışırım. Beni derin duyarlılıkla esinlendiren şeyleri işlerim. Onları dürüstçe ve içtenlikle çizerim. Resimlerimiz kendi türkülerimizi söylemeli; kendi insanımızın öykülerini anlatmalı. Ancak bunu yaparken kendi kültürümüzü de iyi tanımamız gerek. Olaylara, mekânlara, insanlara hep toplumcu anlayışla yaklaşırım. Unutmayalım, ulusal bileşimi kuramamış bir kişi evrensel olamaz. Evrenselliğin yolu yerellik ve ulusallıktan geçer. Kendi ulusuna; ulusal sorunlara, halkımızın gerçeklerine yer vermeyen bir sanatçı ile kimse ilgilenmez. Ancak sanatsal estetikten          . Beni etkileyen, heyecanlandıran her şey, resimlerimde kendine yer buldu. Bazı ressamlar şöyle derler:” Tuvalin başına geçmeden önce ne yapacağımı bilmem. Tesadüflere göre çalışırım. Ben yaparım izleyen istediğini bulur.” Ben kesinlikle bu anlayışta değilim. Kimin için, neden resim yaptığımı sorgulamam gerekir. Yaşadığım çevremin doğası, insanı benim konum olmuştur. Tüm resimlerim yaşadığım, hissettiğim, dokunduğum konu, mekân ve modellerdir. Bunları tamamen içten samimi ve hiçbir abartı ve sanat ukalalığına kaçmadan yapmaya çalışırım. Paletimdeki boyaları, yüreğimde karıştırarak sürerim tuvale. Resimler bitince içlerinden çıkan konular hep tanıdık oluyor. İzleyenler kendilerini buluyorlar resimlerimde. Beni mutlu kılan da bu.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
- 22 Nisan 2024
- 17 Nisan 2024
- 15 Nisan 2024
- 9 Nisan 2024
- 4 Nisan 2024
- 29 Mart 2024
- 19 Mart 2024
- 15 Mart 2024
- 13 Mart 2024
- 7 Mart 2024
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ