BEYAZPERDEDEN BİR YILDIZ DAHA KAYDI
Türk sinemasından geçmiş yıllarda Tarık Akan’ı, yakın zamanda da Fatma Girik’i kaybettik.
Son ayrılansa Cüneyt Arkın oldu.
Yakışıklı jöndü.
Doktordu.
Beyazperdeyi seçmişti.
Eskişehirli Fahrettin Cüreklibatır’du.
Çok sayıda filmini izledik.
Yeri geldi ‘Malkoçoğlu’, ‘Kara Murat’, ‘Battal Gazi’ gibi tarihi karakterlerle çıktı karşımıza yeri geldi Öğretmen Kemal ve daha başka karakterlerle…
Vurdulu kırdılıydı filmlerinin pek çoğu. Sinemamızda aksiyon onunla yer etmeye başladı.
Ödemiş’te çekilen filmi bile vardı: “Sürgündeki Adam”
Bu filmin çekim yılı 1987’ydi. O sıralarda dönemin Kültür Bakanı olan eski Başbakanlardan merhum Mesut Yılmaz ile birlikte Ödemiş Müzesinin açılışında da yer aldı. Havuzlu Park’ın hemen altındaki Sarıgül Kıraathanesinde gördüm ilk ve son kez. Filmin bir sahnesi de orada çekilmişti. Yadigâr Ejder ile Aytekin Akkaya da vardı o sahnede.
Biz onu sert karakterli, haklı ve haklının yanında, mazlumla birlikte olarak gördük, tanıdık.
İyi ata binendi.
Pek çok filminde diğerlerinin aksine çok zorlu rollerde bile dublör kullanmadığı biliniyordu.
Pek çok filminden dönemin teknik dublaj sisteminden kaynaklı olarak “Nayır n’olmaz” sesleri yankılanırdı kulaklarımıza.
Cüneyt Arkın idi o ama bizçocukluğumuzda “Cüney Tarkın” derdik. Türkçedeki ses olaylarındaki ‘ulama’ konusunu henüz bilmeden onun ismini hiç farkında olmadan ularmışız meğerse.
Yine çocukluğumuzda televizyonların henüz tek tük ortaya çıkmaya başladığı yıllarda mahalledeki akranlarımızla ünlü artistlerin küçük fotoğraflarını toplardık. Çoğunlukla uzunca bir dönem damga vuranların fotoğrafları olurdu. Türkan Şoray, Kartal Tibet, Ediz Hun, Ekrem Bora, Tarık Akan, Filiz Akın, Gülşen Bubikoğlu, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik ve elbette Cüneyt Arkın…
Cüneyt Arkın’ın filmlerinde farklı karakterlerde olsa da genelde mağrur, mert ve sert bir karakter ona daha çok yakıştı. Örneğin Öğretmen Kemal filmindeki şu replik hâlâ kulaklarımda:
“Ben Kuvay-i Milliyeciyim! Atatürk’ün askeriyim!”
Cüneyt Arkın’ın yaşamından önemli anekdotlar vermek gerekirse. 2016 yılında katıldığı bir tv programında 1972’de Yılmaz Güney’e siyasi nedenlerle verilmeyen “Altın Koza” ödülünü, kendisine teklif edildiğinde neden reddettiğini de açıklamış ve şunları söylemişti:
“O ödül Yılmaz’ın hakkıydı. Şimdi Yılmaz bunu bilirken, aklı başında herkes bunu bilirken, o ödül bana yakışır mıydı? Yakışmazdı. Ben bütün filmlerimde kahramanları canlandırdım. Haksızlığa karşı geldim. Kendime hep şunu sordum. Hayatta da böyle miyim? Filmlerde kahraman olmak, adil olmak, kötünün karşısında olmak çok kolay ama hayatta olabiliyor musun? Ben hep o hesabı yapmışımdır. O ödül, resmen Yılmaz’ın hakkıydı. Yılmaz Güney çok önemli bir insandı. Çok önemli bir sinema adamıydı. Hak ettiği itibarı ona halk iadeetti. Türkiye’de halk, sanatçıya gerçek değerini her zaman vermiştir.”
“Nayır nolamaz” dedik ama ne yazık ki olan oldu ve Fahrettin Cüreklibatır aramızdan ayrıldı. Bu kez film değildi, filmin finali değildi yaşamın en büyük gerçeği, yaşamının en büyük gerçeğiydi. O, Tarık Akan’ın, Fatma Girik’in yanını seçti. Cenazesine katılım değerini ortaya koymasının açık bir göstergesiydi. Artık o bir döneme damgasını vuran yakışıklı ve başarılı bir jön olarak, Türk sinemasının gururu olarak filmlerinde yaşayacak. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.