BİR BAŞKALDIRI RESMİ
Karşımdaki kocaman bembeyaz boş tuvale bakıyorum. Orada, düşlediğim resmi görüyorum. Masmavi bir deniz. Kıyıya yakın bir yerde denizin içinden sivrilerek çıkmış kayalar. Mor ve vişneçürüğü taşlara beyaz dalgalar nasıl da vuruyor. Balık tuttuğum sakin deniz değil bu. Kayalar azgın dalgalarla nasıl da boğuşuyor. Sular kocaman tokadını vurduktan sonra sessizce geri çekiliyorlar. Kim bilir kaç bin yıldır sürüyor bu savaş burada. Denizin durgun olduğu zamanlarda üzerinde sevdalı martıları barındıran bu kayalar, şimdi dalgalarla boğuşurken benim genç bir efe kadınımı ağırlayacak. Artık deniz, dalgalar ve kayaların binlerce yıldır süren bu korosuna benim zeybeğim de eşlik edecek. Yüreğimin paletinde karıştırdığım renkleri denizin suyu ile temizliyorum. Kayaların üstünde dans eden bu kadın, kazandığı zaferi kutlayacak. Bir başkaldırı resmi olmalı bu. Haksızlığa karşı duruşun, uyanışın ve savaşımın resmi…
Kendimi durmadan saldırıya geçen bir savaşçı gibi hissediyorum şimdi…
Artık ellerim beni dinlemiyor:Bu tabloda kadın efemin nefes alıp verişini, yüreğinin yakıcı soluğunu duymanızı istiyorum. Öyle bir efe kadın olmalı ki; oyun meydanında ağır adımlarla göklere bakarak dolaştıktan sonra, toprağı çatlatırcasına vurduğu dizinin yerde bıraktığı sarsıntıyı da hissettirmeliyim. Al yanakları, akşamın son güneş ışığı ile parlıyor. Hem güzel, hem asil, hem de mağrur olmalı. Tam da düşündüğüm buydu resme başlarken. Heyecanım bir kat daha arttı. İçimde dağların gümbürtüsünü duyuyorum. Sağ dizini toprağa vurduğunda yankısı yıldızlardan duyulmalı. Havada daireler çizen kollarıyla gecenin koynuna saklanmış yıldızları yakalayacak sanki. Nefti yeşil cepkenini yer yer turkuaz ışıltılarla parlatıyorum. Omzundan aşağı düşen kanatlarının kontur çizgilerini kırmızımsı turuncularla yakacağım. Ellerim beni dinlemiyor. Hızlı çalışıyorum. Arka planda geniş lekeler halinde sürdüğüm bakıra çalan turuncuların sıcaklığını yer yer morlarla soğutuyorum. Yukarılara doğru menekşemsi lacivertlerle gecenin soğuk derinliğini de anlatmalıyım. Uçuk sarımsı beyaz dokunuşlarla titreyen yıldızları göstereceğim. Göklerden gelen solgun ışıklar toprakta masalsı bir hava yaratmalı. Uğruna çok canlar verdiğimiz ve o şehitleri koynunda saklayan toprağın kutsal ışıltısını hissettirebilmeliyim. Kızarmış ten rengine karıştırdığım fosforlu boyaları artık avucumun içiyle ovalayarak tuvale sürüyorum. Sanki elimle okşuyorum bu yerleri. Al fesinin üstüne doladığı yavuklusunun çemberindeki iğne oyalarını tek tek gösteriyorum.Pembe,beyaz,turuncu,sarı oyalar ayın ışığıyla daha net görünmeli.Gök mavisi oyalarda iyice ayrıntılara gireceğim. Ah, bu oyaları işleyen kınalı parmakların sevdasını nasıl hissettireceğim şimdi? Oyalı başlığının altından göklere savrulan saçlarını morumsu lacivertle boyuyorum. Dünyalar güzeli başını yana çevirmiş. Kapalı gözlerinin üstünde eflatun gölgeler koyuyorum. Ayın şavkı pembeleşen burnuna ve al yanaklarına düşmüş. Boynuna doladığı acem şalını mora çalan kırmızılarla göstereceğim. Saçlarının mavimsi gölgeleri gömleğinin üstünde dalgalanıyor. Şimdi paletimdeki boyaları düşümdeki yaşamla eritiyorum. Tuvali yanan bedenimden çıkan çıldıran kırmızıyla boyuyorum. İyice incelttiğim boya geniş fırçamın ucundan bembeyaz zemini yakıyor, eritiyor. Kırmızı bir arka plan düşlememiştim oysa.
Artık ellerim beni dinlemiyor. Her yer, her şey ıslak ve kırmızı…
Ah, içimdeki resim bu değil!:Kafamın içi, paletime sıktığım boyalardan daha karışık. Bugün belki de renkler uyumsuz. Palet olarak kullandığım eski bir tuvalin üzerine sıktığım yağlı boyalar başlangıçta ne kadar temizdi? Karıştırdıkça paletim kirlendi. Her şey tuvale de yansıdı.Tablodaki özgürlüğe koşan bu zeybek kadın bile tutsak gibi. Arkada bembeyaz bulutlarla kaplı geniş bir gökyüzü düşlemiştim. Mavinin solukluğunu pembe ve uçuk menekşe renkleriyle güçlendirecektim.
Ah, içimdeki resim bu değil! Cam kavanozdaki terebentin de iyice kirlendi. Gerginliğim giderek artıyor. Beni denizden gelen serinlik bile beni yatıştırmıyor. İçimin sıkıntısı palete, oradan da tuvale yansıyor. Kostak oynayan zeybek figürünü çizdiğim diğer yarım tuvali şövalemin üstüne koyuyorum. Üzerine yağlı boyalar sürülmüş sayfayı koparıp attım. Islaklığı altına geçmiş olan yeni sayfaya bu kez akrilik boyalar sıkıyorum. Maviler, turuncu, kırmızı ve bolca beyaz… Birbirine karımış yağlı ve akrilik boya tüpleri, fırçalar, çamurlaşmış terebentin kavanozu…