Reklam
Reklam
Reklam
Ödemiş Kent Gazetesi

MUSTAFA ALİ KASAP

MUSTAFA ALİ KASAP

Arka planda geniş lekeler halinde sürdüğüm bakıra çalan turuncuların sıcaklığını yer yer morlarla soğutuyorum. Yukarılara doğru menekşemsi lacivertlerle gecenin soğuk derinliğini de anlatmalıyım. Uçuk sarımsı beyaz dokunuşlarla titreyen yıldızları göstereceğim. Göklerden gelen solgun ışıklar toprakta masalsı bir hava yaratmalı.

Bu tabloda kadın efemin nefes alıp verişini, yüreğinin yakıcı soluğunu duymanızı istiyorum. Öyle bir efe kadın olmalı ki; oyun meydanında ağır adımlarla göklere bakarak dolaştıktan sonra, toprağı çatlatırcasına vurduğu dizinin yerde bıraktığı sarsıntıyı da hissettirmeliyim. Al yanakları,  akşamın son güneş ışığı ile parlıyor. Hem güzel, hem asil, hem de mağrur olmalı. Tam da düşündüğüm buydu resme başlarken. Heyecanım bir kat daha arttı. İçimde dağların gümbürtüsünü duyuyorum. Sağ dizini toprağa vurduğunda yankısı yıldızlardan duyulmalı. Havada daireler çizen kollarıyla gecenin koynuna saklanmış yıldızları yakalayacak sanki. Nefti yeşil cepkenini yer yer turkuaz ışıltılarla parlatıyorum. Omzundan aşağı düşen kanatlarının kontur çizgilerini kırmızımsı turuncularla yakacağım. Ellerim beni dinlemiyor. Hızlı çalışıyorum.

Uğruna çok canlar verdiğimiz ve o şehitleri koynunda saklayan toprağın kutsal ışıltısını hissettirebilmeliyim. Kızarmış ten rengine karıştırdığım fosforlu boyaları artık avucumun içiyle ovalayarak tuvale sürüyorum. Sanki elimle okşuyorum bu yerleri. Al fesinin üstüne doladığı yavuklusunun çemberindeki iğne oyalarını tek tek gösteriyorum.Pembe,beyaz,turuncu,sarı oyalar ayın ışığıyla daha net görünmeli. Gök mavisi oyalarda iyice ayrıntılara gireceğim.

Ah, bu oyaları işleyen kınalı parmakların sevdasını nasıl hissettireceğim şimdi? Oyalı başlığının altından göklere savrulan saçlarını morumsu lacivertle boyuyorum. Dünyalar güzeli başını yana çevirmiş. Kapalı gözlerinin üstünde eflatun gölgeler koyuyorum. Ayın şavkı pembeleşen burnuna ve al yanaklarına düşmüş. Boynuna doladığı acem şalını mora çalan kırmızılarla göstereceğim. Saçlarının mavimsi gölgeleri gömleğinin üstünde dalgalanıyor.

Şimdi paletimdeki boyaları düşümdeki yaşamla eritiyorum. Tuvali yanan bedenimden çıkan çıldıran kırmızıyla boyuyorum. İyice incelttiğim boya geniş fırçamın ucundan bembeyaz zemini yakıyor, eritiyor. Kırmızı bir arka plan düşlememiştim oysa.

Kafamın içi, paletime sıktığım boyalardan daha karışık. Bugün belki de renkler uyumsuz. Palet olarak kullandığım eski bir tuvalin üzerine sıktığım yağlı boyalar başlangıçta ne kadar temizdi? Karıştırdıkça paletim kirlendi. Her şey tuvale de yansıdı.Tablodaki özgürlüğe koşan bu zeybek kadın bile tutsak gibi. Arkada bembeyaz bulutlarla kaplı geniş bir gökyüzü düşlemiştim. Mavinin solukluğunu pembe ve uçuk menekşe renkleriyle güçlendirecektim.

Ah, içimdeki resim bu değil! Cam kavanozdaki terebentin de iyice kirlendi. Gerginliğim giderek artıyor. Beni denizden gelen serinlik bile beni yatıştırmıyor. İçimin sıkıntısı palete, oradan da tuvale yansıyor.

Kostak oynayan zeybek figürünü çizdiğim diğer yarım tuvali şövalemin üstüne koyuyorum. Üzerine yağlı boyalar sürülmüş sayfayı koparıp attım. Islaklığı altına geçmiş olan yeni sayfaya bu kez akrilik boyalar sıkıyorum. Maviler, turuncu, kırmızı ve bolca beyaz… Birbirine karımış yağlı ve akrilik boya tüpleri, fırçalar, çamurlaşmış terebentin kavanozu…

Öncelikle üzeri desenli tenceremin içindeki eski suyu boşaltıyorum. Dibi tortulaşmış boz- bulanık kirli mavi suyu lavaboya döküyorum. Kurumuş fırçaları temiz suyun içinde yumuşatmaya bırakıyorum.Hiçbir şey istediğim gibi olmuyor. Gerginliğim daha da artıyor. Bir an durdum, düşündüm. Her şeyi olduğu gibi bırakıp denize atlamak istiyorum. En doğrusu da bu.

Havlu bile almadan yalınayak koşarak gittim denize. Kızgın kumların sıcaklığını umursamadım. Sahildeki hasır şemsiyelerden birinin altındaki tahta şezlonga oturdum. Yüzen, oynayan, koşan insanlar kim bilir neler konuşuyorlardı. Bu sesler kulağıma bir şarkının son notaları gibi yansıdı. Ama tuvallerimdeki figürlerin dansı koşuşan insanların görüntüsünden daha güçlüydü.

Rüzgârın uğultularına karışmış dalgaların sesini duyuyorum. Ayaklarımın yandığını da yavaş yavaş anlıyorum. Birbirini izleyen dalgalar kıyıda usulca yayılıyor. Duru, uçuk, turkuaz dalgalarını dinliyorum. Çok uzaklarda küçücük beyaz bir leke halinde kımıldayan silik tekneye dalarak bakıyorum. Tuvaldeki efe kadından başka bir şey görmüyorum.

Kulağımda hüzünlü bir müzik. İçimdeki kaygıları uzaklara götüren bir martının kanatlarında ben de uzaklara uçuyorum. Koca maviliğin içinde kayboluyoruz.

Sessiz, kocaman, sığ bir göl gibiyim. Hiçbir nesne kıpırdamıyor. Ne var ki, belleğimin tuvalindeki zeybeklerimin dansı sınırsız bir zaman düzlüğünde sürüp gidiyor. Çevreme kabak kemanemden yanık bir gurbet türküsü yayılıyor. Suya düşen küçük bir taşın büyüyen yuvarlak dalgacıkları beni sarmalıyor. Kalbimin vuruşunu parmak uçlarımda dinliyorum. Dalgalar ayaklarımın dibine gelince küçülüp kırılarak kendisini geri çekiyorlar. Tam o anda yüreğim boşalıyor sanıyorum. Bu aldatıcı duygu, yapacağım resmin iç tasarımlarını isli çıralar gibi belleğimin tavanına çiziyor. Tüm kaygılarım lacivert bir leke gibi denizin içine yayılıyor.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
- 13 Mayıs 2024
- 9 Mayıs 2024
- 3 Mayıs 2024
- 1 Mayıs 2024
- 22 Nisan 2024
- 17 Nisan 2024
- 15 Nisan 2024
- 9 Nisan 2024
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ