Reklam
Reklam
Reklam
Ödemiş Kent Gazetesi

YAŞAR EYİCE

YAŞAR EYİCE

Bu yaşıma kadar tanıdığım ve saygı duyduğum ender eğitimcilerimizden biri ‘Zaman Tünelinden Yansıyanlar’ eserin yazarı Mustafa Saraç büyüğümüz Bornova Küçükpark’ta Makbule Hanım Apartmanının ilk katındaki komşumuzdu, yıllarca…

Kibar, saygılı, sessiz, dinlemesini bilen, konuşmasıyla karşısındakini hayran bırakıp sinirlerini alan, huzur veren, ağzından kötü bir laf çıkmadığı gibi Türkçeyi çok iyi kullanan bir değerimizdi.

Bunları abartısız yazıyorum.Ve iddia ediyorum, en iyi sözde danışmanlardan çok daha yararlı olabilecek gerçek bir değerimiz.Uzun zamandır görüşememiştik.Ama kalbimizden ve beynimizden ailesiyle birlikte gitmeyen ender kişilikti.Telefonla aradığında ‘Nihayet kitabımı bitirdim, adresini verirsen sana da göndereyim’ deyince, beylik bir sözle, dünyalar benim oldu.Demek ki, kalp kalbe karşı idi…

362 sayfalık ‘Zaman Tünelinden Yansıyanlar’ı okumaya başladım.Önsözde şu cümleler beni Anadolu’ya götürdü:Anılarımı yazmayı ilk kez ne zaman düşünmüştüm?Belleğimi yokladığımda, sanıyorum 1973 yılı nisanının bir günü, Ilıca’da Öğretmen Okulu sınavlarına girmek için köyümden çıkıp, bir eylül ayında, kamyonun kasasında yaptığım bir gece, ‘Oğlum, burada ineceksin, fırın burası!’ diyen şoförün indirdiği yerden geçerken, eşime, baldızlarıma, Kadriye’me söylemiştim!’

Gözümün önüne Anadolu insanının öğrenme ve okuma isteği için neler çektiğini, ne gibi aşamalardan geçtiğinin önemli bir ipucunu veriyordu Mustafa Saraç bu anlatımı ile…

Ben de, bir gün sabaha karşı Muğla’da kaldığım otelden kaldırılmış, İzmir’den gelen mesai arkadaşım gazeteci Ender Coşkun ile yolda bulduğumuz bir kamyonun kasasında ‘Muğla Canavarı’nın kaçırdığı evli kadının mahkemesini izlemeye gittiğimizi anımsıyorum.

9 kişiyi öldüren ve bu arada hakkında konuştuğunu iddia ettiği bir Muğlalı komşusunu da ‘dudaklarını’ iğne iplikle dikerek ağzını kendi sistemine göre kapatan Muğla Canavarı bir kadını da yanına alarak kaçmıştı.Dağ taş aranırken, birlikte götürdüğü bu kadın Adana’da kapatıldığı evden bir süre sonra kaçma imkânı bulmuş ve Muğla’nın dibindeki Ula ilçesindeki köşk gibi bahçe içindeki evine bir şekilde dönmüştü.Ayrı bir konu olacak, mahkemesi de, inanılacak gibi değil ama büyük evinin bir salonunda, Urla’dan gelen hâkim, mübaşir ve kâtip ile görülecekti ve görülmüştü…

İşte o mahkemeye (!) yetişmek için İzmir’den gelen Ender Coşkun’la, Ula Canavarının yakalanması için jandarma ile birlikte gün büyü Muğla dağlarında operasyonlara katılıyor, akşamları otele dönüyordum.İyi giyimli olmamıza rağmen Muğla ile Ula arasında kısa mesafe olmasına rağmen donmuştuk.Ya Öğretmen olabilmek için evinden ve köyünden ilk defa öğretmen olabilmek için çıkan bir küçüğün kamyon kasasında yaptığı gece yolculuğunu, ruh halini kaç kişi bilebilir?

Yalnız bu bölüm mü?Benim gözlerimi yaşartan bir kısmı da nakledeyim:

‘Ders Fen Bilgisi’ydi!İlk dersi olduğu için öğretmenimiz geleneğe uyarak, bizlerle tanışmak istediğini, ayağa kalkarak adımızı soyadımızı, nereli olduğumuzu, anne ve babamızın sağ olup olmadıklarını ve ne iş yaptıklarını söylememizi istedi!Sıra bana geldiğinde, ‘Mustafa Saraç, İspir ilçesinin Hunut nahiyesindenim. Anam sağ, babam belli değil!’ dedim.

Sınıfımızda 50’yi aşkın öğrenci vardı.Bu arada anlatımımın sorunlu olduğunu kavradım.

Söylemimden çok utanmıştım.Bana bundan dolayı, uzun süre takılan arkadaşlarım oldu.

Geçen zaman içinde, aklıma geldikçe soğuk ter döker, eziklik duyarım!

Sınıftaki kahkaha tufanı içinde, babamın gurbette olduğunu, ancak yerini bilmediğimi, söyleyerek durumu düzeltmeye çalışmıştım.Bu satırlar da bana bir memleket gerçeğini anımsattı…

Yetim ve öksüz binlerce çocuğumuzu, Ve Mustafa Saraç’ın olduğu gibi gurbette ekmek parasında koşanları,Üç beş kuruş için patronların ağızlarının kokusunu çekenleri…

Karısından, çoluk çocuğundan çok uzaklarda, gurbette yokluklarına çare bulmaya çalışanları…

Etrafımızda bunlardan sayıları çok fazla olanlar var.Ben onları ‘askerlik yapıyorlar!’ diye kabul ediyorum.Asıl beni üzen, düşündüren, gözlerimi nemlendiren, çocuklarıÜMustafa Saraç’ın kitabında belirttiği gibi, ‘Baba var ama yok!’Bayramlarda ve ‘Anneler gününde’ hep şöyle yazarım:

‘Hem anne, hem baba olanlara sevgimle!.Bunlar yalnız eşleri gurbette olanlar değil..

Yanı başlarında olanlar için de geçerli,‘Adam adam değil ki!’

Mustafa Saraç okumak için, öğrenmek için kamyonun kasasında öğretmen okulu sınavına girmek için gece karanlığında seyahat etmiş…

Şoför yine iyi imiş…Ya bir soysuza rastlasaydı?

Bir de ‘soysuz’ babalar yüzünden evden kaçan ama batağa saplanan çocuklarımız var!

İşte bunlar de toplumun büyük yarası…

Ayrı bir konu, ayrı bir dram ve acı bu olay da…

Merak edene anlatayım.Çocukluk yaşlarında, öğretmeninin sorusu üzerine, ‘Anam sağ, babam belli değil!’ diye samimi bir yanıt veren Mustafa Saraç’ın babası ‘Sinco Mustafa’ denilen dedesinin Birinci Dünya Savaşı sırasında, uygulanan seferberlikte, yedek asker olarak alındığı savaştan dönememesi (şehit ya da kayıp) sonucu küçük yaşta yetim kalmış.

Bağ bahçe, hayvan işleriyle meşgul olduğundan babaanne Mustafa Saraç’ın babasıyla yeterince ilgilenememiş.Haşarı söz dinlemeyen bir çocuk olan ‘Sinco Mustafa’nın oğlu kabına sığmayan avare bir genç, sorumsuz bir baba olan Mehmet, Mustafa Saraç 3 yaşındayken, yoksulluğun da dayatmasıyla, birçok köylüsünün de yaptığı gibi gurbete gider.

Samsun’da, Bafra’da köylülerin fırınlarında işçilik yapar, şimdiki adı Çamlıkaya olan köye dönenlerle eve para gönderir.Sonradan haber alınmaz.Ancak köye dönen gurbetçilerden şu haber gelir;İzmir’egitti.Tabii ki konu bir şekilde açılsa eşi Kamber’in kızı Eşe (Ayşe) kızar, ama babaanne ağlayarak sevgisini ve özlemini belirtiyordu.Peki benim bu kadar satır yazdığım, ‘Zaman Tünelinden Yansıyanlar’ kitabının yazarı Mustafa Saraç kim?

Kısa ve öz1943 Hunut (Erzurum) doğumlu,Van, Urfa, Erzurum, Samsun ortaokul, liselerinde öğretmenlik, yöneticilik, müdürlük yaptı.Ege Üniversitesi Denizli Ön Lisans Yüksekokulu’nda sekreterdi.1978 yılında aynı okuldan Ege Üniversitesi Makine Fakültesi sekreterliğine geçti.

1980 ihtilalinden sonra 1982 yılında aylarca görev verilmedi.Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Ayniyat Saymanlığını yaptı.Buradan Dokuz Eylül Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu’nda görevlendirildi.Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı Yüksek Okulu Sekreterliğinden sonra Mühendislik Fakültesi sekreterliğinden emekli oldu.Bornova’dan sonra, kooperatif üyeliği sayesinde, İzmir’in Çiğli ilçesi Egekent Mahallesi’nde yaşıyor.Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim:

Sosyal Demokrat bir yapıda, insanın üzerinde taşıyacağı her türlü güzel ve önemli özellikleri taşıyan eğitimci- yönetici Mustafa Saraç inançlı bir yurttaş olarak beş vakit namazını da kılmaktadır. Ama bunu hiçbir zaman ne gösteri, ne bir bekleyiş, ne de makam için kullanmamış, ‘Allah ili kul arasında’ düşüncesiyle yerine getirmiş, getirmektedir. Bunun da tanığı rahmetli annem ile benim…

Herhalde ‘Zaman Tünelinde Yansıyanları’ okudukça, yazmam, sizlerle paylaşmam için çok daha fazla  ‘memleketimin insanıyla ilgili’ not bulacağım…

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
GÜNDEME DAİR  - 7 Mayıs 2024
- 10 Şubat 2024
- 7 Şubat 2024
GÜNDEME DAİR - 3 Şubat 2024
- 1 Şubat 2024
GÜNDEME DAİR - 16 Ocak 2024
- 28 Aralık 2023
GÜNDEME DAİR - 21 Aralık 2023
GÜNDEME DAİR - 13 Aralık 2023
GÜNDEME DAİR - 8 Aralık 2023
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ